31 Mayıs 2012 Perşembe

Once Upon a Time in America / Bir Zamanlar Amerika'da (1984) - Sergio Leone

 
Spagetti Western türünün prototip yönetmeni SERGIO LEONE'nin bu tür dışındaki başyapıtı... Tüm zamanların en önemli filmlerinden...Robert De Niro, James Woods, Elizabeth McGovern,Joe Pesci başrollerde... 1920'leri New York'unda çocuk yaşlarda başlayan arkadaşlık 30'larda gangster dünyasında esen rüzgar, daha sonra dağılma ve 60'larda geçmiş ile yüzleşme... İhanet arkadaşını ihbar, cezaevi ve onun sevgilisi ile evlenme ve zenginleşme... ÖNEMLİ BİR SAPTAMA... Yavuz Turgul tarafından 1996'da çekilen EŞKİYA filmi konusunu çok büyük ölçüde bu filmden almıştır... Oyuncularının başarılı oyununa rağmen, orijinal olmadığından EŞKİYA'yı hiç sevmedim... Aşağıdaki linkte muhteşem Ennio Morricone'nin film müziği ve Once Upon A Time In America...
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/423336371033315/

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Le gamin au vélo / The Kid with a Bike / Bisikletli Çocuk (2011) - Jean-Pierre Dardenne / Luc Dardenne

 
Dünkü Hüseyin abinin paylaştığı Rosetta’nın yönetmenleri Dardanne kardeşlerin geçen sene izlediğim son filmleri. Sözleri açılmışken sıcağı sıcağına paylaşayım dedim. Bu filmden Cannes’da büyük ödülü Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filmiyle paylaşmasıyla haberim oldu.

İlginç bir film. Yer yer naif ama aynı zamanda gerçekçi olmayı da başarmış. Kahramanımız 11 yaşında annesiz bir çocuk, Cyril. Babası kendisine yeni bir hayat kurmak istemektedir ve kurmak istediği bu hayatta oğluna yer yoktur. Onu istemediğini çocuğun yüzüne söyler. Babasını deli gibi seven ve bu yaptığını bir türlü kabullenemeyen Cyril’in öfke ve umutsuzluk içinde başta babasını yeniden kazanmak, sonrasında da tek başına hayata tutunmak için çırpınışlarını izlerken içiniz sızlayacak.

Yetimhanede tek başına kalan ve hayatın acımasızlığı altında ezilmeye başlayan Cyril yaşadığı banliyöde kuaförlük yapan Samantha’nın hayatına neredeyse zorla girer. Başlangıçta çocuktan uzak durmaya ve sevgilisiyle olan ilişkisini düzeltmeye çalışan genç kadının çocuğa karşı kayıtsızlığı önce sorumluluk duygusuna ve zamanla da sevgi ve şefkate doğru ilerleyecek, bu durum hem kendisinin hem de çocuğun hayatını derinden etkileyecektir.

Uygun dozlarda duygusallık ve gerçekçilikle harmanlanmış, oyunculuk dahil hiçbir şeyin abartılmadığı bu filmi ben sevdim, sizin de seveceğinizi düşünüyorum.
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/422654237768195/

25 Mayıs 2012 Cuma

No mires para abajo / Don't Look Down / Asla Aşağıya Bakma (2008) - Eliseo Subiela


"Hayatın hoşçakal demekle geçecek, bu seni sevmekten alıkoymasın."
 No mires para abajo / Don't Look Down / Asla aşağıya bakma adlı filmden bir replik...

Filmde oldukça cüretkar sevişme sahneleri olduğu için Erotik Film Kuşağı'n da gördüğümüz film aslında duygusal bir aşk filmi, cinselliğin duygusuzca birleşmek olmayıp, bedenlerin ve ruhların ahenkle bütünleşmesi olduğunu anlatmaya çalışan son derece başarılı bir film ancak yinede (+18) ibaresini koymak lazım. 

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150875554583929&set=o.285196264847327&type=3&theater

22 Mayıs 2012 Salı

Timecrimes / Los cronocrimenes (2007) - Nacho Vigalondo

 
İşte bu... salt aklın gövde gösterisi. Son derece özgün ama bir o kadar da çılgın bir konu. İzlerken aklınızı sürekli zorlayan ve bir an olsun ilginizi serbest bırakmayan bambaşka bir film. Zihninizin derinliklerinde bir tur atmaya ne dersiniz?

Hector, sıradan, kendi halinde bir adamdır. Karısıyla birlikte yeni evlerine taşınmaktadır. Her zaman yaptığı gibi dürbünüyle etrafı incelerken ormanda çıplak bir şekilde yatan bir genç kız görür. Yanına gittiğinde bir adam ona arkadan saldırır. Bir kovalamaca başlar. Bundan sonrası ise akıllara zarar. Hector zamanda yolculuk yapacak ve kendisini paradoksal tuhaf bir mücadelenin içinde bulacaktır.

Zamanda yolculuk benim favori bilimkurgu temamdır. Bu filmi izlediğim en keyifli zamanda yolculuk filmi olarak gösterebilirim. Kaçırmayın diyorum.
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/417458634954422/
Never Let Me Go / Beni Asla Bırakma (2010) - Mark Romanek

 
Bir yatılı okuldayız. Çocukluklarından itibaren bu yatılı okula giden, birbirlerine çok bağlı üç dost olan Ruth, Tommy ve Kathy'nin günleri huzurlu ve mutlu geçmiştir. Ancak artık inanılmaz gerçekle yüzleşme vakti gelmiştir. Bu gençlerin bir gerçekle yüzleşeceklerini aslında filmin başlarında anlarsınız ama ne olabileceğini tahmin dahi edemezsiniz.

Yoğun, çok yoğun bir dram. Son derece ilginç bir öykü. Ağır bir tempoda ilerliyor ama su gibi akıyor, durgun akan bir su gibi. Çok iyi bir kadro ve çok iyi oyunculuklar. Kaliteli çekimler, kaliteli bir film. Sorular... sorular... Geçtiğimiz yıl izlediğim en iyi filmlerden...
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/417729968260622/
Jamilya / Dzhamilya / Djamila / Cemile (1969) - Sergei Yutkevich


Büyük Türk edebiyatçısı Cengiz Aytmatov'un Cemile isimli romanın aynı isimle sinemaya uyarlanmış bir yapım.

Aytmatov, ikinci dünya savaşı yıllarında geçen bu hikayede, Cemile adlı evli genç bir kadının yaşadığı aşkı, kayınbiraderinin dilinden anlatır. Cemile kocası Sadık’la yeni evlenmiş, düğünün ardından Sadık askere gitmiştir. Cemile güzel, canlı ve hareketli bir kadındır. Köyün bütün delikanlıları Cemile’ye hayrandır. Yengesinde anlayamadığı bir farklılık sezen Seyit, onu tanımaya, ona daha yakın olmaya çalışır. Köy idaresinden gelen biri, Seyit’in annesine köyde çalışacak erkek kalmadığını, yapılacak bir çok işlerin olduğunu, bu yüzden de Cemile ve Seyit’e arabalardan birini verip, onları istasyona malzeme taşımaya tayin edeceklerini söyleyerek bunun için izin ister. İlk zamanlar ayak sürüyen bu kadın, daha sonra buna izin verir. Bu hadise yengesiyle bir şeyler paylaşmak isteyen Seyit için bulunmaz fırsat olur. Yanlarına üçüncü eleman olarak, Danyar adında, savaştan sakat dönmüş, oldukça içine kapanık biri verilir. Bu bitmeyen erzak taşımaları, onları güzel sabahlarda yük taşırken, yorgun akşamlarda boş arabayla dönerken, çalışırken, dinlenirken “birlikte” kılar. Bu birliktelik Cemile ile Danyar arasında bir yakınlaşmaya, bir gönül birliğine gider. Danyar akşamları dönüş yolunda türkü söyler, Seyit ise, türküleri dinlerken hayallere dalan Cemileyi ve yanık sesli Danyar’ı seyreder. Olaylar gelişir, Cemile ile Danyar birlikte memleketlerini terketmeye karar verirler. Onlar giderlerken yalnız Seyit görür.

“Akşam üzeriydi, birden yanyana giden iki insan gördüm. Bunların çay geçidinden geçtikleri besbelliydi. Aa! Cemile ve Danyar idi bunlar! ..

İşte vadide, fundalar arasında bir patikadan gidiyorlardı. Onları gözlerimle takip ediyor ve ne yapacağımı bilemiyordum. Arkalarından seslensem? Ama dilim damağıma yapışmıştı.

Güneşin sarı kızıl ışınları, dağlar boyunca hızlı hızlı akan alaca bulutların üzerinden kayıp kayboluyor ve hava birden kararıyordu. Danyar ve Cemile hiç arkalarına bakmadan, demiryolu kavşağına gidiyorlardı. Başları fundaların arasında iki defa daha göründü, sallandı ve sonra kayboldular..”

Seyit resme kabiliyetli bir çocuktur, ve zihnindeki Cemile ile Danyar’a ait son fotoğrafı tuvale dökmeyi aklına koyar. Yıllar sonra bu onun ressam olarak mezun olacağı akademiye sunduğu diploma çalışmasının konusudur.

Bir çocuğun ağzından anlatılan Cemile, belki de Aytmatov'ûn en çok sevilen, en çok okunan kitabıdır diyebiliriz. Bu kitabındaki olağanüstü örgü yazarın anlatım sanatının dorukllarında gezinir. Bu nedenle Cemile'yi fransızcaya çeviren Lois Aragon, yazdığı önsözünde; '' Dünyanın en güzel aşk hikayesi'' demekten kendini alamıyor ve bunu haklı bir temelde söylüyor. Kocası asker olan Cemile'nin Daniyar ile çekip gitmesi, kolay kolay unutulur gibi değildir.

Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanınının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkını içine düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile "tikip insan"ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Hikayelerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal, hikaye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartalır, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü,psikolojisiyle, duyuş ve anlış tarzıyla, maddi manvi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmıştır.

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150868755783929&set=o.285196264847327&type=3&theater

20 Mayıs 2012 Pazar

Weekend (2011) - Andrew Haigh

 
Gey ya da heteroseksüel olun, yakınlıkla ilgili yaşayacağınız sıkıntılar aynı.Sadece iki günü kapsayan bir tanışma,iki farklı insanın birbirini tanıma çabası,öteki olmak ve bunu farklı dışa vurumlarla yaşamak.Film birini önemsemek için uzun zaman gerekir mi diye sorarken,bunu sanki sinema öğrencisi birinin bitirme teziymiş havasında, gösteriş yapmadan sunuyor diyebilirim.
Rahatsızlık verebilecek sahneler var ama pornografik bulmadım ben ve zaten diyaloglar o kadar sağlam ki kafanız oraya takılmıyor. İzlemeye değer bir film olduğunu düşünüyorum.

Filmden bir replik:Herkes bağımsız olsun ,kendi düşünceleri olsun ister gibisin ama aslında herkes seninle aynı fikirde olsun istiyorsun.
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/416517238381895/

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ran / Revolt (1985) - Akira Kurosawa

 
Kaos'tan söz etmişken anlamı Kaos olan bir başka filmden de söz etmek isterim. Ne de olsa bir Kurosawa rüzgarı esiyor grubumuzda... RAN... William Shakespeare'in Kral Lear'inin bence en görkemli uyarlaması... Akira Kurosawa usta'nın başyapıtı sayılmasa da bana göre en müthiş filmi... Kullandığı yeni teknikler ve çekimlerinin doruğa ulaşmış ustalığı... Bir görsel şölen tadında...
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/416002465100039/

12 Mayıs 2012 Cumartesi

The Wind That Shakes The Barley (2006) - Ken Loach
 
Marksizmin efsane isimlerinden, devrimci işçi önderi, İrlanda halk kahramanı James Connolly'nin ölüm yıl dönümünde harika bir İrlanda filmi paylaşmak lazım gelir diye düşündüm. 2006 senesinde Altın Palmiye ödülü de kazanan bu harika Ken Loach filmini hararetle tavsiye ediyorum.
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/411365622230390/

7 Mayıs 2012 Pazartesi

The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover / Aşçı, Hırsız, Karısı ve Aşığı (1989) - Peter Greenaway
 
Fevkaladenin fevkinde, nefis bir film. Thatcher döneminin ve yarattığı erozyonun en şık eleştirisi belki de. İzlemeye doyamadığım bir başyapıt...
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150867036933890&set=o.285196264847327&type=1&theater