11 Kasım 2011 Cuma

Bronenosets Potyomkin / Battleship Potemkin / Potemkin Zırhlısı (1925) - Sergei M. Eisenstein

 

1905′te Potemkin Zırhlısı‘nda bir isyan çıkar. Baskıcı Çarlık Rusya’sında daha bir çok şeyin yanında gemide yemek olarak kurtlu et pişirilmesini taşan son damla olarak gören mürettebat isyan çıkarır. İsyancılar kaptanın emriyle kurşuna dizilecekken ateş edecek askerler emre itaat etmez. Böylece bolşevik devriminin ilk adımı atılmış olur. İsyanın sonu her ne kadar isyancılar lehine sonuçlanmasa da Lenin, devrimin 20. yıldönümünde Sergei Eisenstein ‘a devrimi övecek bir film ısmarlar. Böylece sinema tarihinde bir zaman zaman en iyi film, daha da uzun bir zaman en iyiler arasında kabul edilmiş bir film çekilir.
Film gerçek bir olaya dayansa da aslında gerçekleşmemiş olayları da barındırır. Örneğin meşhur Odessa Merdivenleri sahnesindeki katliam aslında olmamıştır. Ama filmde bu sahnenin başarısı o kadar ön plandadır ki o sahnenin gerçek bir olaymış gibi zannedilmesine neden olmuştur. Yine gerçek olaylardan farklı olarak gemideki isyan halkın desteği ve erzak yardımıyla bir süre devam edebilmişse de sonunda gemi mürettebatı Romanya kıyılarına sığınıp teslim olmuştur. İsyancıların bazıları idam edilir, bazıları da hapse atılır veya sürgüne gönderilir. Fakat filmde Potemkin Zırhlısı‘ndaki isyana son vermek üzere üzerine gelen savaş gemisi mürettabatının da isyancılara destek verdiğini görürüz. Bütün bunların sebebi elbette filmin en başta bir propoganda filmi olmasından kaynaklanır. Zaten film ilerledikçe yönetmenin durduğu yer de açıkça ortaya çıkmaktadır.
Peki sinema deyince bu filmin adının mutlaka zikredilmesinin sebebi nedir? Öncelikle Potemkin Zırhlısı‘nın sinema sanatına kattığı yenilikler hep yazıla/konuşula gelmiştir. Sergei Eisenstein‘ın özellikle kurguda ortaya koyduğu dehası, sinema ile ilgilenenler için de yepyeni ufuklar açmıştır. Özellikle Odessa Merdivenleri sahnesi yönetmenin “kurgu nasıl yapılır?”a verdiği cevaptır adeta. O zamana kadar farklı planlar çekip bunları bu denli bütünleyen ve her şey gerçekten de kronolojik zamana uygun seyretmiş duygusu uyandıran böyle bir sahne çekilmemiştir sinema dünyasında.  Gerçekten de  aynı anda hareket eden askerlerin postalları, askerlerden canhıraş kaçışan insanlar, ayaklar altında ezilen çocuk ve bebek arabasının akıbetiyle izleyicide an be an gerilim duygusu uyandırmayı başarır yönetmen. Her ne kadar günümüz standartlarını düşünürsek kurguda bizi şaşırtan bir şey olmasa da yüz yaşına merdiven dayamış bir filmi de şimdinin imkanlarıyla değerlendirmek insafsızlık olur elbette.
Filmi değerli kılan bir diğer özellik kullandığı simgesel anlatımdır. Kendi adıma sinema da simgesel anlatıma vakıf olduğumu söyleyemem, ama okuduğum ve anladığım kadarıyla sinema okullarında neredeyse her sahnesi konuşulacak bir şeyler barındırmaktaymış bu filmin. Ayrıca filmde öne çıkan bir başrol oyuncusunun olmayışı, oynayan insanların neredeyse tamamının bildiğimiz sade vatandaş olması, o kalabalığı Eisenstein‘ın yönetmedeki başarısı da filmin dikkati çeken özelliklerinden biri. Filmi izlediğinizde “1925 yılında bunları yapabilen bir adam şimdi neler yapmazdı?” diyorsunuz ister istemez.
Potemkin Zırhlısı‘nı çok etkileneceğim beklentisiyle izlemedim açıkçası. Sonuçta 1925 yılında çekilmiş sessiz bir film vardı karşımda. Ama filmin sinema sanatına kattığı yenilikleri anlayabilmek/sezebilmek/öğrenebilmek ve sinefillik merakı tatmin etmek için Charlie Chaplin‘in en beğendiği film olduğu bilinen bu klasik filmi izlemek gerektiğini düşünüyorum.

https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/287529807947306/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder