Bacheha-Ye aseman / The Children of Heaven / Cennetin Çocukları (1997) - Majid Majidi
1997
İran yapımı. Yönetmeni Majid Majidi. Dünya sinemasında saygın bir yer
edinmiş olan İran sinemasının iyi ve önemli örneklerinden…
Açık
söylemek gerekirse uzun zamandır listemde olan ve bin bir bahaneyle
sürekli izlemeyi ertelediğim ve daha arkalardaki filmlere öncelik
verdiğim bir filmdi. Dün gece bahanelerim tükendi. Ya filmi listeden
çıkaracaktım ya da izleyecektim. İlk seçenek daha önce de birçok defa ve
birçok film için düşündüğüm ama asla uygulayamadığım bir seçenektir.
Yine öyle oldu, biliyorum izlemesem hep aklımda kalacak ve beni rahatsız
edecekti. Sonuçta filmi izledim. İyi ki izlemişim, iyi ki listeden film
çıkaramama gibi bir huy edinmişim. Aksi halde böyle bir filmi kaçırmış
olacaktım. Düşünün, benim için iki önemli kusuru olmasına karşın
(görüntü kalitesinin düşüklüğü ve altyazılı değil Türkçe dublajlı
olması) filmi çok beğendim, çok sevdim, izlediğim için son derece
memnunum.
Ali ve Zehra İran’da çok yoksul bir ailenin
ilköğretim çağında iki çocuğudur. Geçişi işlerle para kazanmaya çalışan
ama ailesine gerektiği gibi bakamayan bir baba, evde bir bebek,
ameliyatlı bir anne ve alabildiğine yoksulluk… O kadar ki, oturdukları
derme çatma tek göz evin kirasını ödeyememekte ve karınlarını çoğu kez
bakkala veresiye yazdırarak güçlükle doyurabilmektedirler. Bu koşullarda
zor bir yaşam sürüp giderken Ali kız kardeşinin eski ayakkabılarını
ayakkabı tamircisine tamir ettirdikten sonra kaybeder. Ali’nin ve
Zehra’nın birer çift ayakkabılarından başka ayakkabıları yoktur ve baba
Zehra için yeni bir çift ayakkabı alabilecek durumda değildir. Ali’nin
bu durum için bulduğu çare kendi eski püskü ayakkabılarını kız kardeşi
ile ortaklaşa giymektir. Kız kardeşinden konuyu anne ve babasına
açmamasını ister. Zehra büyük bir sevgi, dayanışma ve olgunluk örneği
göstererek bunu kabul eder. Okula biri sabah biri öğleden sonra
gitmektedirler ve okuldan çıkan evde bekleyen kardeşine ayakkabıları
yetiştirmek için deliler gibi koşmakta ama çoğu kez geç kalmaktadır.
Anne hasta haliyle evi çekip çevirmeye çalışmakta, baba ailesine
bakamadığı için derinden duyduğu üzüntü ve utanç içinde bir şeyler
yapmaya çabalamaktadır. Bu ortamda küçük Ali’nin kız kardeşi ile
birlikte verdiği hayat mücadelesini , sorumluluk duygusunu ve bağlılığı
izlerken, olanca yoksulluklarına rağmen yitirmedikleri gönül zarafet ve
zenginliklerine içiniz burkularak hem tanık hem hayran oluyorsunuz.
Çocukların bir taraftan iç ısıtan bir taraftan iç burkan dayanışma ve
çırpınışlarının yanı sıra anne ve baba karakterleri de görece az süre
almalarına karşın derinlikli işlenmiş. Anne, kendi kültürümüzden de
gayet iyi bildiğimiz fedakar, toparlayıcı ve yakınmayan anne. Babada ise
içinde bulunduğu son derece olumsuz koşullara rağmen enteresan bir
kabulleniş, yazgıya razı oluş , evde kükrerken dışarda sergilenen ezik
bir duruş var. “Biutiful”da Javier Bardem’in oynadığı baba karakterini
getirdi aklıma ama benzerliğiyle değil zıtlığıyla. Coğrafya ve kültür
farklılığının da etkisiyle birbiriyle taban tabana zıt iki karakter…
ancak ikisi de gerçek… ikisi de kendince haklı… ikisi de anlaşılabilir…
Yalın bir hikayenin mimimalist bir üslupla nasıl son derece başarılı
bir filme dönüşebildiğini görüyoruz. Basit, gerçekçi bir anlatım, doğal
ve başarılı oyunculuklar, samimi ve hızlı akan bir hikaye, doğal
görüntüler, etkileyici ve kendine saygı duyduran, kendini sevdiren bir
film… En iyi yabancı film Oscar’ına da aday olmuş ancak karşısına “Hayat
Güzeldir” gibi bir başyapıt çıkınca kazanamamış bu kaliteli film
kesinlikle izlenmeli diyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder