19 Şubat 2012 Pazar

Incendies / İçimdeki Yangın (2010) - Denis Villeneuve


Ülkemizde ‘İçimdeki Yangın’ adıyla ve yalnızca dört kopya ile gösterime girebilen Incendies, 2010 tarihini taşıyan Kanada-Fransa ortak yapımı bir film. Bir düzineye yakın ödülün yanısıra, 2011 yılının en iyi yabancı film Oscar’ına da resmen aday gösterilmiş. Sarsıcı senaryosunun yanısıra yapım kalitesi de Incendies’yi izledikten sonra sinema salonunda bırakamayacağınız türden bir film haline getirmiş.
Filmin senaryosu, Lübnan asıllı Kanadalı yazar, oyuncu ve yönetmen Wajdi Mouawad’ın aynı adlı tiyatro oyununa dayanıyor. İngilizce adı Scorched olan oyun, 2005 yılından itibaren değişik ülkelerde sahnelenmiş ve birçok ödül kazanmış. Filmin Kanadalı yönetmen ve senaristi Denis Villeneuve kendisiyle yapılan bir röportajda, oyunu ilk izlediğinde âdetâ çenesine bir yumruk yemiş gibi hissettiğini söylüyor. Villeneuve, bu dört saatlik oyunu iki saati biraz aşkın bir sinema filmine uyarlarken, Mouawad’ın kendisine tanıdığı özgürlüğe dayanarak üzerinde bazı değişiklikler yapmış.
“Ölüm asla bir hikayenin sonu olmaz. Daima bir iz bulunur.”
Hikâye, yirmili yaşlardaki Montrealli ikizler Jeanne ile Simon Marwan’ın henüz vefat etmiş Arap asıllı annelerinin bıraktığı bulmaca gibi vasiyetin kendilerine okunması ile başlar. Nawal Marwan’ın gömülmeyle ilgili sıradışı bir isteği vardır. Çıplak olarak ve yüzü toprağa, sırtı ise dünyaya dönük bir şekilde gömülecektir. Başına mezar taşı konulmayacak, hiçbir yere ismi yazılmayacaktır. Nedenini ise şöyle açıklamıştır:
“Çünkü sözünü tutmayan insanların bir mezar taşı yazısına hakkı yoktur.”
Yine vasiyet gereğince Jeanne’ın babalarını, Simon’un ise ağabeylerini bulup onlara annelerinin bıraktığı zarfları iletmeleri gerekmektedir. Ancak bu görevi yerine getirdikten sonra kendilerine verilecek olan üçüncü bir mektubu okuyabileceklerdir. Ancak o zaman söz tutulmuş ve suskunluk bozulmuş olacak ve ancak o zaman Nawal Marwan’ın adı bir mezar taşına yazılabilecektir. Babalarının çoktan ölmüş olduğunu zanneden ve bir ağabeyin varlığından bile haberdar olmayan Jeanne ile Simon, bu vasiyetle sarsılır. Ancak annelerinin on sekiz yıl boyunca yanında çalıştığı ve aile dostları olan noter Jean Lebel, onları Nawal Marwan’ın deli olmadığına ikna eder.

Bir matematikçi olan Jeanne, bu mektubun annesinin hayatının son günlerindeki âdetâ katatonik olarak tanımlanabilecek durumu hakkında ipuçları taşıdığını hisseder ve hemen annesinin doğduğu topraklara doğru yola çıkar.
“Babanı arıyorsun ama daha annenin kim olduğunu bile bilmiyorsun.”
Jeanne, diline ve kültürüne tamamen yabancı olduğu bir ülkede çok ufak ipuçlarını değerlendirerek babasını bulmaya çalışırken, annesinin bildiğinden çok farklı biri olduğu gerçeği ile karşılaşır. Onun parçaları birleştirmek için yaptığı girişimlere paralel olarak, biz de Nawal’in genç kızlığından itibaren olan yaşamından kesitleri flashback şeklinde izleriz.

Annesini tanıyan kişilerin bir kısmı Jeanne’ı hiç hoş karşılamayıp onunla konuşmayı bile reddedince araştırmaları bir noktada tıkanan genç kız, çaresiz kalıp ikizinden yardım ister. Simon, hayattayken kendilerine karşı mesafeli olarak gördüğü annesine hâlâ kırgın olduğundan başlangıçta vasiyeti dikkate almamıştır. Ancak kız kardeşine duyduğu sevgi ve bağlılık onu da annesinin doğduğu topraklara sürükler ve sonuçta  gizem kilidini açıp inanılmaz bir trajedi barındıran gerçeğe ulaşan da o olur.

Doğumundan hemen sonra kendisinden koparılıp bir yetimhaneye bırakılırken günün birinde bulup geri almaya söz verdiği çocuğunu iç savaş patlak verince aramaya çıkan, ancak yetimhanenin bir saldırıda yıkıldığını anlayınca çocuğunu savaş çılgınlığına kurban verdiğini düşünüp nihilizme sürüklenen, savaştan sorumlu gördüğü nasyonalistlerin liderine karşı ideolojik değil kişisel nedenle bir suikaste girişen, yakalanınca atıldığı çok kötü bir şöhrete sahip Kfar Ryat hapishanesinde tam on beş yıl boyunca ağır işkence ve onur kırma muamelesine maruz bırakıldığı halde asla boyun eğdirilememesi nedeniyle kendisine takılan ‘72 Numaralı Mahkum’ ve ‘Şarkı Söyleyen Kadın’ lakapları ile bir efsane haline dönüşen, boynuna ateşten kolyeler şeklinde takılan ikinci anneliği hapisten çıktıktan sonra iltica ettiği Kanada’da yıllar boyunca taşımaya çalışan, ancak tesadüfen keşfettiği bir gerçek sonrası dayanma gücünü kaybedip yıkılan ve doğru dürüst annelik edememesinin nedenlerini anlamalarını sağlamak için patronu ve aile dostu olan noter vasıtasıyla çocuklarına bir vasiyet bırakma gereği duyan kadının hikâyesidir bu. Mektubunda da belirttiği gibi “çocukluk onların boğazına sokulmuş bir bıçak gibidir ve çekip çıkarılması o kadar kolay olmayacaktır.” Ve bu kadın, bir batı ülkesinin metropolünde büyümüş çocuklarının hayal bile edemeyeceği ölçüde büyük acılar çekmiş olsa da, bıraktığı son mektupla âdetâ hayatın ötesinden seslenerek işkencecisi de dahil herkesi sevgiyle kucaklayıp bir öfke sarmalını kırmaya çalışmıştır. Çünkü onun deyişiyle, “beraber olmaktan daha güzel bir şey yoktur.

Senaryoya kaynaklık eden tiyatro oyunundaki gibi, filmde de Nawal Marwan’ın doğup büyüdüğü ülkenin adı hiçbir şekilde zikredilmiyor. Ancak bu ülkenin 1975-1990 yılları arasında süren, zaman zaman 20’ye yakın fraksiyonun birbiriyle çatıştığı ve yaklaşık çeyrek milyon insanın hayatını kaybetmesine ve en az bir o kadarının da yurdunu terk etmesine neden olan iç savaşı yaşayan Lübnan olduğu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlaşılıyor. Yönetmen Villeneuve, Hıristiyan Araplar, Müslüman Araplar, Filistinli mülteciler, harici işgalciler (İsrail, Suriye vs.) gibi çatışan sayısız tarafın bulunduğu bir savaş sırasında Hıristiyan-Arap bir kadının verdiği trajik var olma mücadelesini hikâye ederken taraflardan herhangi birini sorumlu olarak göstermek yerine, savaşın insanları oradan oraya savuran, yaşamlarını paramparça eden o vahşetine vurgu yapmış ve böylelikle de tek bir zaman dilimi ile sınırlı kalmayan zamanlar ötesi bir başyapıta imza atmış.

Incendies’yi bir başyapıt yapan birçok unsur var. Öncelikle sizi zaman zaman ağlamanın eşiğine getirebilecek türde bir şiddeti anlatmasına rağmen, bunu neredeyse hiç göstermeyerek kirliliğe geçit vermiyor, ama yine de inanılmaz bir kuvvetle size mesajını iletebiliyor. Dayandığı tiyatro oyununun anahatlarını okuduğumdan, Villenevue’in yaptığı bazı değişikliklerin çok yerinde olduğunu ve iyi bir senaryo ortaya çıkardığını düşünüyorum. Oyuncu seçimi çok başarılı. Özellikle de aktristlerden Nawal Marwan rolündeki Lubna Azabal muazzam bir oyunculuk sergiliyor ki zaten bu rolüyle ödül de almış. Ve Mélissa Désormeaux-Poulin de Jeanne rolünde gayet başarılı. Lübnan’da geçen bazı bölümlerde (ki çekimler aslen Ürdün’de yapılmış) şiir gibi bir görüntü yönetimi var; o geniş ve çorak görünüşlü arazi yapısı sanki Nawal’in yalnızlığını temsil ediyor. (Bir büyük savaşın içinde tek başına ufak tefek bir kadın ve onun sarsılmaz direnci). Özel efekt kullanılmaması ve çekimlerin doğal ışıkta yapılmış olmasının verdiği o gerçeklik duygusunu da zikredebilirim. Ayrıca film boyunca suyun bir sembol olarak kullanılması da ilginç.

Dikkat çekmek istediğim iki husus var:

Karakterlerin yaşları konusunda bir karmaşa yaşayabilirsiniz. Fakat film devam ederken matematik hesaplamalar yapmaya kalkmamanızı öneririm, çünkü bu dikkat dağıtıcı oluyor. Bu hesaplamaları film bittikten sonra yaptığınızda, zorla da olsa hesabın tuttuğunu göreceksiniz.

Bu filmi âdetâ bir Yunan trajedisine dönüştüren şey, inanılmaz büyüklükteki bir değil iki tesadüfün varlığı. Mouawad’ın ihtimal hesaplarını neden böylesine zorladığını anlamaya çalıştığımda, bunun Arap asıllı yazar-yönetmenin doğduğu, ancak daha sonra savaş yüzünden ailesi ile birlikte terk etmek zorunda kaldığı ülkesinin yaşadığı felaketi hafızalara kazımak için başvurduğu bir yol olduğunda karar kılmıştım. Ancak sonra oyunu incelediğimde, ikinci büyük tesadüfü senaryoya Villeneuve’in eklediğini fark ettim. Kanada büyük bir ülke ve Montreal büyük bir kent… Ama bunu böyle kabul etmek zorundayız sanırım.

Kısaca toparlamak gerekirse, Incendies izlemeye değer destansı bir film. Ancak içerdiği yoğun duygusal şiddeti kaldıramayacak olanlar da bulunabilir. O nedenle, “karar sizin” diyorum.(sinemazingo.com'dan)

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150593514573929&set=o.285196264847327&type=3&theater

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder