Der siebente Kontinent / The Seventh Continent / Yedinci Kıta (1989) - Michael Haneke
Huzursuz
edici filmlerin yönetmeni olarak bilinen ve insan ruhunun
derinliklerinde, dehlizlerinde, labirentlerinde dolaşması ve izleyiciyi
de buna davet etmesiyle ünlenen, yarattığı tekinsiz atmosferlerin içine
çekerek izleyiciyi germek ve tedirgin etmek suretiyle toplumsal ve
ahlaki değerleri sorgulamaya iten ve bu amacını genellikle çağdaş
çekirdek aile ya da sıradan bireyler üzerinden yapan Michael Haneke’nin
“Duygusal Buzlaşma” ya da diğer adıyla “Kent Üçlemesi” olarak bilinen
üçlemesinin ilk filmi. (Sinemada üçlemelerle ilgilenenlere sevgili Vahit
Karataş’ın gruba kazandırdığı “Sinemada Üçlemeler” konulu önemli
çalışmasını incelemesini öneririm.)
Haneke favori
yönetmenlerimden olmasa da filmlerini en çok merak ettiğim
yönetmenlerdendir. En çok konuşulan filmlerini izledim ve bazılarını
beğenmiş olsam da hiçbirini başyapıt düzeyinde bulmadım. En iyi filmi
olarak kabul edilen ve bu yıl Cannes’da “Altın Palmiye” kazanan “Amour”u
henüz izlemedim ama hakkında çok olumlu övgüler okudum. Öncelikle
izlenecekler arasındadır.
Yukarda da belirttiğim gibi “Yedinci
Kıta” “Duygusal Buzlaşma” üçlemesinin ilk filmi ve genel kanı bu üç film
içinde en iyisi olduğu yönünde. Üçlemenin diğer filmlerinden 1992’de
çektiği “Benny’nin Videosu”nu izledim, 1994’te çektiği “Tesadüfi Bir
Kronoloji’nin 71 Parçası”nı ise izlemedim. Ergenliğe yeni adım atan ve
zamanını şiddet videoları izleyerek geçiren Benny’nin bunların etkisiyle
duygusuzca şiddet uygulamasını anlatan ve bunun nedenlerini
sorgulamamızı isteyen “Benny’nin Videosu” oldukça iyi bir filmdi.
“Tesadüfi Bir Kronoloji’nin 71 Parçası” ise 19 yaşındaki bir gencin bir
bankaya girip rastgele üç kişiyi vurarak öldürdükten sonra intihar
etmesi ve geriye dönüşlerle bunun nedenlerinin anlatıldığı ve bu
nedenler üzerine düşünülmesinin istendiği bir film. Bu film için
okuduğum eleştirilere göre “Benny’nin Videosu”ndan hallice, “Yedinci
Kıta”dan halsizce diyebilirim.
Herhangi bir Avrupa ülkesinin
herhangi bir şehrinde bir çekirdek aile… Mühendis baba Georg, gözlükçü
anne Anna ve kızları Eva görünüşte varlıklı ve iyi bir yaşam süren bir
ailedir. Maddi durumları, işleri güçleri ve yaşantıları gayet iyidir.
Film, bu ailenin gündelik yaşamlarından rastgele kesitler vererek açılır
ve başta göze hoş görünen gündelik yaşam rutinleri içerdiği duygusuzluk
ve biteviyelikle izleyiciyi sıkmaya ve bunaltmaya başlar. Ailenin de bu
rutin içinde boğulmakta olduğunu hissedersiniz. Aile hakkında
görüntüler dışındaki detayları Anna’nın Georg’un anne ve babasına
yazdığı mektuptan öğreniriz. Oldukça iyi bir yaşam sürmelerine rağmen
aile bireylerinin yüzlerinden bıkkınlık ve mutsuzluk akmaktadır ama
bununla ilgili hiçbir diyalog duymayız. Ta ki Georg’un kendi anne
babasına yazdığı bir mektup okunmaya başlayana dek… sonrası ise huzursuz
edici, iç daraltıcı, sinir bozucu görüntüler eşliğinde ivme kazanan bir
tükeniş ve tükenişle birlikte modern yaşama karşı bir isyan, bir
başkaldırıdır adeta… tuhaf bir yöntemle yapılır bu. Hüzünlü, iç burkan,
yürek sıkıştıran bir yöntemle…
İzlenmesi ve hazmı zor bir
film “Yedinci Kıta”. Durgun ve minimalist bir üslubu var fakat baştan
sona sürekli sizi zorluyor, tedirgin ediyor ve sinir bozucu finaline
doğru adım adım hazırlıyor.
İzlediğim için memnun olduğum bir filmdir. Sizin de izlemenizi tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder