5 Aralık 2012 Çarşamba

Der siebente Kontinent / The Seventh Continent / Yedinci Kıta (1989) - Michael Haneke

 
Huzursuz edici filmlerin yönetmeni olarak bilinen ve insan ruhunun derinliklerinde, dehlizlerinde, labirentlerinde dolaşması ve izleyiciyi de buna davet etmesiyle ünlenen, yarattığı tekinsiz atmosferlerin içine çekerek izleyiciyi germek ve tedirgin etmek suretiyle toplumsal ve ahlaki değerleri sorgulamaya iten ve bu amacını genellikle çağdaş çekirdek aile ya da sıradan bireyler üzerinden yapan Michael Haneke’nin “Duygusal Buzlaşma” ya da diğer adıyla “Kent Üçlemesi” olarak bilinen üçlemesinin ilk filmi. (Sinemada üçlemelerle ilgilenenlere sevgili Vahit Karataş’ın gruba kazandırdığı “Sinemada Üçlemeler” konulu önemli çalışmasını incelemesini öneririm.)

Haneke favori yönetmenlerimden olmasa da filmlerini en çok merak ettiğim yönetmenlerdendir. En çok konuşulan filmlerini izledim ve bazılarını beğenmiş olsam da hiçbirini başyapıt düzeyinde bulmadım. En iyi filmi olarak kabul edilen ve bu yıl Cannes’da “Altın Palmiye” kazanan “Amour”u henüz izlemedim ama hakkında çok olumlu övgüler okudum. Öncelikle izlenecekler arasındadır.

Yukarda da belirttiğim gibi “Yedinci Kıta” “Duygusal Buzlaşma” üçlemesinin ilk filmi ve genel kanı bu üç film içinde en iyisi olduğu yönünde. Üçlemenin diğer filmlerinden 1992’de çektiği “Benny’nin Videosu”nu izledim, 1994’te çektiği “Tesadüfi Bir Kronoloji’nin 71 Parçası”nı ise izlemedim. Ergenliğe yeni adım atan ve zamanını şiddet videoları izleyerek geçiren Benny’nin bunların etkisiyle duygusuzca şiddet uygulamasını anlatan ve bunun nedenlerini sorgulamamızı isteyen “Benny’nin Videosu” oldukça iyi bir filmdi. “Tesadüfi Bir Kronoloji’nin 71 Parçası” ise 19 yaşındaki bir gencin bir bankaya girip rastgele üç kişiyi vurarak öldürdükten sonra intihar etmesi ve geriye dönüşlerle bunun nedenlerinin anlatıldığı ve bu nedenler üzerine düşünülmesinin istendiği bir film. Bu film için okuduğum eleştirilere göre “Benny’nin Videosu”ndan hallice, “Yedinci Kıta”dan halsizce diyebilirim.

Herhangi bir Avrupa ülkesinin herhangi bir şehrinde bir çekirdek aile… Mühendis baba Georg, gözlükçü anne Anna ve kızları Eva görünüşte varlıklı ve iyi bir yaşam süren bir ailedir. Maddi durumları, işleri güçleri ve yaşantıları gayet iyidir. Film, bu ailenin gündelik yaşamlarından rastgele kesitler vererek açılır ve başta göze hoş görünen gündelik yaşam rutinleri içerdiği duygusuzluk ve biteviyelikle izleyiciyi sıkmaya ve bunaltmaya başlar. Ailenin de bu rutin içinde boğulmakta olduğunu hissedersiniz. Aile hakkında görüntüler dışındaki detayları Anna’nın Georg’un anne ve babasına yazdığı mektuptan öğreniriz. Oldukça iyi bir yaşam sürmelerine rağmen aile bireylerinin yüzlerinden bıkkınlık ve mutsuzluk akmaktadır ama bununla ilgili hiçbir diyalog duymayız. Ta ki Georg’un kendi anne babasına yazdığı bir mektup okunmaya başlayana dek… sonrası ise huzursuz edici, iç daraltıcı, sinir bozucu görüntüler eşliğinde ivme kazanan bir tükeniş ve tükenişle birlikte modern yaşama karşı bir isyan, bir başkaldırıdır adeta… tuhaf bir yöntemle yapılır bu. Hüzünlü, iç burkan, yürek sıkıştıran bir yöntemle…

İzlenmesi ve hazmı zor bir film “Yedinci Kıta”. Durgun ve minimalist bir üslubu var fakat baştan sona sürekli sizi zorluyor, tedirgin ediyor ve sinir bozucu finaline doğru adım adım hazırlıyor.

İzlediğim için memnun olduğum bir filmdir. Sizin de izlemenizi tavsiye ediyorum.
https://www.facebook.com/groups/285196264847327/permalink/502532189780399/ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder